Marcel Proust

10 Temmuz 1871’de Paris’in güney yakasındaki Auteuil’de, Fransa-Prusya Krallığı Savaşlarının sonlanmasının hemen ardından büyük amcasının evinde doğdu. Varlıklı ve saygın bir burjuva ailesinin çocuğu olan Proust’un çocukluk yılları, Üçüncü Cumhuriyetçilerin göreve geldiği dönemlere denk geldi. Babası Achille Adrien, Avrupa ve Asya’da koleranın nedenlerinin ve yayılmasını araştırmak üzere görevlendirilmiş bir uzman doktordu. Annesi Jeanne Clémence Weil ise, Alsace’li zengin ve soylu bir Yahudi ailesinin kızıydı. Kültürlü ve eğitimli ailesi yazmış olduğu makaleler, kitaplar ve mektuplarla da bilinmektedir. Bütün yaşamını etkileyecek olan, A l’ Ombre de Jeunes Filles en Fleur (Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde) adlı esere de konu olan astım krizlerinin ilkini henüz dokuz yaşındayken yaşadı. 1882 yılında Lycée Condorcet lisesine kaydoldu, eğitimi hastalığı yüzünden yarıda bırakmak zorunda kaldı. Buna rağmen edebiyat yeteneğiyle ön plana çıkmayı başardı, sınıf arkadaşları sayesinde yüksek burjuva sınıfının salonlarına girebildi, edebiyata damga vuracak olan Kayıp Zamanın İzinde adlı eseri için kayda değer kaynaklar elde edebildi. Sürekli nükseden ve zaman zaman ciddi boyutlara ulaşan hastalığına rağmen 1889 yılında Fransız ordusunda askerlik görevini gerçekleştirdi. Gözlem konusunda farkını ortaya çıkartan Proust, romanın üçüncü bölümü olan Guermantes Tarafı’na da burada yaşadığı deneyimlere yer vermeyi ihmal etmedi. Aynı yıl Fransız roman ve kısa öykü yazarı Guy de Maupassant ile tanıştı ve arkadaşlarıyla birlikte kurduğu dergide makaleler ve edebiyat üzerine eleştiriler yazmaya başladı. 1893 yılına gelinceyse Swann’ın Bir Aşkı adlı eserinin çalışmalarına başladı. 1894 yılında tüm Fransa’yı etkileyen Yüzbaşı Alfred Dreyfus’un casusluk ve vatan hainliğiyle suçlanarak yargılandığı “Dreyfus davası” patlak verdi ve davanın sonucunda Yüzbaşı Dreyfus’ün tutuklanarak Şeytan Adası’na gönderilmesi ülkeyi âdeta ikiye böldü. Proust de Dreyfus taraftarları arasında yerini aldı. Olay üstünden üç yıl geçtikten sonra, 1898 yılında dava yeniden alevlendi. Aynı yıl Émile Zola’nın Fransa devlet başkanına hitaben L’Aurore gazetesinde “J’Accuse” (itham ediyorum) manşetiyle yazdığı mektubuyla olayları tekrardan gündeme getirdi. Dönemin diğer pek çok yazarıyla birlikte Émile Zola’dan desteğini esirgemedi, yazmış olduğu eserlerinde de bu davayı ve davanın insanlar üzerinde bıraktığı etkileri kaleme aldı. Bir eş cinsel olan Proust, eş cinsellik temasını eserlerinde açıkça ve detaylı bir şekilde konu hâline getiren ilk Avrupalı roman yazarı oldu. 1903 yılında ağabeyi Robert evlenip evi terk ettikten sonra aynı yılın kasım ayında babası Achille Adrien vefat etti. Babası sürekli oğlunun bir kariyer edinmesi konusunda baskıcı bir tutum sergilese de ’un sahip olduğu hastalık buna hiçbir zaman izin vermedi. Aradan iki yıl geçti ve Eylül 1905 yılında annesi Jeanne Clémence Weil’in vefatı Proust’u derinden etkiledi. “Yaşamım artık o biricik amacını, biricik tatlılığını ve biricik tesellisini yitirdi, anneciğim ölürken küçük Marcel’i de yanında götürdü.” diyecek derecede annesine düşkündü, büyük bir buhrana kapıldı. Hayatında önemli bir konuma sahip olan annesinin vefatı üzerine sosyal ilişkileri azaldı ve kendisini yazmaya adadı. 34 yaşına geldiğinde yaşadığı bu travma için tedavi gördü. Daha sonra deneme yazılarıyla başyapıtının temellerini atmaya başladı. 1908 yılı kariyeri açısında mihenk taşıydı. 1896 yılında ilk kitabını çıkarmaya hazırlandı, ünlü yazar Anatole France’ın ön sözünü yazdı Les Plaisirs et les Jours (Hazlar ve Günler) adlı kitabını piyasa sürdü. Kitabı konusunda oldukça umut dolu olan beklenmedik şekilde hüsrana uğradı. Umudunu kaybetmedi, hayallerine ve ideallerine ulaşmasını sağlayacak olan esere 1905 yılında başladı; özellikle aristokrasinin çöküşü ve orta sınıfın yükselişi dönemine denk gelen Üçüncü Cumhuriyetçiler yönetimi altında gerçekleşen büyük toplumsal değişimleri konu alan Kayıp Zamanın İzinde adlı başyapıtının temellerini bu tarihte atıldı. Yılın başlarında yazmış olduğu denemeler ve eleştiri makaleleriyle dikkatli üzerine çekmeye başladı, yaşadığı üzüntüsünün de etkilediği uykusuz gecelerinde yazmaya başladı. Yaşadığı sağlık sorunları her ne kadar yazmaktan alıkoysa da zihni daima kitap yazmaya devam etti. İçinde bulunduğu buhrandan onu kurtaran John Ruskin’in eserlerini çevirdi, Ruskin’in mimarlık ve sanata bakış açısından öylesine etkilendi ki bir yazarın ortaya bir eser çıkartmak için herhangi bir konuya ihtiyacı olmadığını, içinde bulunduğu, kendisinin de başkahramanı olduğu hayatını yazarak da büyük bir yazar olabileceğini Ruskin sayesinde öğrendi. Yalnızca Ruskin’den değil Michel de Montaigne, Gustave Flaubert, George Eliot, Fyodor Dostoyevski ve Leo Tolstoy gibi edebiyatın önemli yazarlarından da ilham aldı. Yedi ciltlik seriden oluşan Kayıp Zamanın İzinde adlı eserinin ilk cildini 1913 yılında yayınladı. Swann’ların Tarafı (Du côté de chez Swann) adlı ilk eserini götürdüğü yayınevlerinden olumsuz bir karşılık aldı, başka bir yayıneviyle anlaşarak masraflarını kendi cebinden karşıladı. Dönemin edebiyat dünyası tarafından pek onay almadı; çünkü sahip olduğu mal varlığı yüzünden züppe gözüyle bakıldı. Bu kitabıyla da istediği başarıyı elde edemedi. I. Dünya Savaşı. Aradan 6 sene geçtikten sonra yazdığı Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde (À l'ombre des jeunes filles en fleurs) adlı eseriyle, serinin ikinci kitabıyla 1919 yılında Goncourt Ödülü’nü kazandı; aldığı bu ödül sayesinde sadece Fransa’da değil tüm dünyada tanınan bir yazar konumuna geldi. Cefayla geçen uzun yılların ardından yazarın yıldızının parlayacağı yıl bu yıldı. 1920 yılında serinin üçüncü kitabı olan Guermantes Tarafı (Le Côté de Guermantes) iki cilt hâlinde, 1921 yılında Sodom ve Gomorra (Sodome et Gomorrhe) kitabı da iki cilt hâlinde yayınladı. Buna takriben 1923 yılında Mahpus, 1925 yılında Albertine Kayıp (Albertine Disparue), 1927 yılında Yakalanan Zaman (Le Temps retrouvé) kitabı yayınlandı. Hayattayken serinin yalnızca dört kitabı yayınlanabildi; geri kalan üç kitap ölümünden sonra yayınlandı. Dokuz yaşından beri boğuştuğu hastalıklar nedeniyle hiçbir zaman babasının istediği gibi bir işte çalışamadı, ömrünün son günlerine kadar yazmaya devam etti. Son üç yılını çoğunlukla yatağında geçirdi. Gündüzleri uyudu, geceleri de kitabını tamamlamak için uğraştı. 18 Kasım 1922 tarihin yakalandığı zatürrenin akciğerine sıçramasıyla vefat etti. Ardından Paris’teki Père Lachaise Mezarlığı’na defnedildi.

Eserleri:

Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Guermantes Tarafı, Sodom ve Gomorra, Swann'ların Tarafı, Mahpus, Albertine Kayıp, Yakalanan Zaman, Sainte-Beuve'e Karşı