Margaret Mitchell

1900 yılında ABD’nin Atlanta şehrinde dünyaya geldi. Tam ismiyle Margaret Munnerlyn Mitchell Marsh, Rüzgâr Gibi Geçti (Gone with the Wind, 1936) adlı eseriyle dünyaya adını duyurdu. Bu kitap ona hem ulusal hem de uluslararası camiada pek çok ödül getirdi (The National Book Award, Pulitzer Prize). Romanı 1939’da, klasik Hollywood filmlerinden kabul edilen ve aynı adı taşıyan filme uyarlandı.

Mitchell tam anlamıyla bir Güneyli ve Georgia şehrinin yerlisiydi. Annesi Mary Isabelle erken dönem ABD “Süfrajet”1 hareketi üyelerindendi. Babası Eugene Muse Mitchell ise bir dava vekiliydi. Margaret, iki erkek kardeşi Russell ve Alexander Mitchell ile birlikte sürekli 1860 Amerikan İç Savaşı’na dair anıların ve hikâyelerin anlatıldığı bir ortamda büyüdü. Çocukluğunda erkeksi bir kız olarak anılırdı ve bunda büyükannesi Annie Stephens’ın kaba sayılabilecek karakterinin etkisi büyüktü. Ayrıca çocukken kendi hemcinslerinin aksine pantolon giymesi ve ata binmesi yüzünden “Jimmy” lakabını aldı. Mitchell, 1914-1918 yılları arasında tam da I. Dünya Savaşı’nın olduğu yıllarda tamamen kızların bulunduğu Atlanta Washington Seminary’de eğitim aldı ve oradan Massachusetts’te Smith Üniversitesine başladı. Küçüklüğünden beri bir kitap kurdu olan Mitchell, daha erken yaşlarda edebiyata ve yazarlığa ilgi gösteriyordu. Annesi Mary’nin teşviki ile ilk hikâyelerini oluşturmaya başladı. Oldukça aktif bir hayalperestti ve üstelik Washington Seminary yıllarında okulun drama ve yazarlık kollarında görev aldı. Özellikle Shakespeare’in popüler olan Bir Yaz Gecesi Rüyası ve Venedik Taciri adlı oyunlarında erkek rolleri oynamasıyla dikkat çekti. Ayrıca okul yıllıklarında bazı çalışmaları yayımlandı.

1918’de üniversiteye başlayacağı sırada Harvard mezunu Clifford West Henry ile tanıştı ve ona âşık oldu. Tanıştıktan bir hafta sonra Henry, Fransa’da askere çağrıldı ve giderken Mitchell ile nişanlandılar. Ancak mutlulukları çok sürmedi. Henry, aynı yılın Ekim ayında Fransa’da cephede vurularak öldü. Erkek kardeşine göre bu onu derinden etkiledi çünkü hayatının en büyük aşkıydı. Mitchell üniversitede bir yıl kaldıktan sonra akademik hayatın sorumluluklarının ve annesinin ölümünün getirdiği yüklerden dolayı üniversiteyi bıraktı. 1920’de “Peggy” takma adıyla Atlanta sosyetesine girdi ve ardından 1922’de Berrien Upshaw ile evlendi. Fakat bu evliliği çok sürmedi ve 1924’te boşandılar. Aynı yıl John Marsh ile tanışan Mitchell, 1925’te Atlanta Journal Sunday gazetesinde muhabir oldu ve Marsh ile evlendi. Bir yıl sonra ayak bileğindeki şiddetli kireçlenmeden dolayı bu işinden ayrılmak zorunda kaldı. Tüm dikkatini yazım hayatına ve Amerikan İç Savaşı’na bir Güneyli olarak bakmaya çeviren Mitchell, ilk kısa romanlarından olan Ropa Carmagin’i yazdı ve ünlü eseri Rüzgâr Gibi Geçti’yi de bu yılda kaleme almaya başladı. 1935’te romanın ilk taslağını Macmillan Yayınevi’ne gönderen Mitchell, bu projeden pek emin değildi ama başeditör Harold Latham’ın ısrarlarıyla yedi ayda romana son hâlini verdi. Üniversitede öğretmenlerinden aldığı olumlu yorumlara rağmen Margaret Mitchell çoğu zaman çalışmalarını yeterli bulmuyordu. Hatta bu yüzden genç kızlığında yazdığı birkaç hikâyesini ya saklamış ya da ölümünden önce yakmıştır. Fakat Rüzgâr Gibi Geçti 1936’da basıldığında dünya çapında büyük yankı uyandırdı ve ABD’de İncil’den sonra en çok satan kitap unvanına kavuştu. 1939’da çekilen film uyarlaması da aynı şekilde çok beğenildi ve gösterildiği 13 Oscar adaylığından 8’ini alarak dikkatleri üzerine çekti. Takip eden yıllarda Mitchell romanıyla ilgili çoğu reklam ve tanıtım programlarına çıkmayı reddetti çünkü ilgi çekmek istemediğini belirtiyordu. 1939’da II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Amerikan Kızılhaçı’nda bir süre gönüllü hizmet verdi ve savaş boyunca ülkesine her açıdan destek vermeye devam etti. 1949’da eşi John Marsh ile A Canterbury Tale adlı filmin gösterimine yürürken araba kazası sonucu hayatını kaybetti. Şu anda Georgia, Oakland Mezarlığı’nda gömülü bulunmaktadır. Ölümünden sonra sırasıyla 1978, 1994 ve 2000 yıllarında Georgia Gazetecilik, Başarılı Kadınlar ve Yazarlar Onur Listelerine adı kazınmıştır. Günümüzde ise gazeteci Harry S. Truman’ın sözleriyle “sonsuz bir eser kazandıran sanatçı” olarak anılmaktadır.