İmruü’l Kays
İmruü’l-Kays, Necid’de doğdu. Hadramut ve Yemame’de hüküm süren Kinde’nin son hükümdarı Hucr bin Haris’in oğlu idi. İmruü’l-Kays ismi, şairin mahlası olup “şiddet adamı”, “Tanrı Kays’ın kulu”, “Kaysoğulları kabilesinden bir kişi” anlamlarına gelmektedir. Asıl adının Hunduc, Adî ya da Müleyke olduğu hususunda çeşitli rivayetler bulunmaktadır. İmparator I. Justinianus tarafından kendisine armağan edilen pelerini giymesiyle vücudunu çıban ve yaralar kapladığı için kendisine, “yaralı adam” manasına gelen “Zü’l-kurûh” ve babasının intikamını almak amacıyla ülke ülke dolaşması ya da serseri bir hayat yaşaması dolayısıyla “şaşkın/sapkın kral” manasına gelen “el-Melikü’d-dıllîl” lakapları verildi.
Babasının sarayında binicilik ve ok atmayı öğrendi. Zamanının çoğunu annesinin mensup olduğu Tağliboğulları kabilesine gidip gelerek geçirdi; Arap edebiyatında kahramanlığıyla ünlü olan dayısı Mühelhil b. Rebîa’dan aldığı dersler, şiir alanında önemli bir yol katetmesine vesile oldu. Meşhur bir muallaka şairi olarak anıldı. Sonraları, Arap şiirini belli kurallara bağlayan ve kafiye düzeni için esaslar koyan şair olarak anılacaktı.
Alkame bin Abede ile giriştiği şiir atışması, klasik Arap edebiyatında bilinen bir anlatı olarak yerini aldı. Düzenlenen yarışmaya hakem olarak İmruü’l-Kays’ın hanımı Ümmü Cündeb tayin edildi. Ancak Ümmü Cündeb, kocasının mağlup olmasına yönelik bir karar verdi ve bunun üzerine İmruü’l-Kays sinirlenerek onu boşadı.
Sarayın sunduğu her türlü fırsattan istifade etti, kabilesinin kadınlarına şiirle sataşmaya başladı ve babası tarafından şiddetle ikaz edildi. Rivayetlere göre ikazlara kulak asmaması üzerine babası daha da öfkelendi ve azatlısı Rebîa’dan oğlunu öldürmesini, gözlerini de kendisine getirmesini istedi. Rebîa, İmruü’l-Kays’ı öldürmeye kıyamadı ve bir ceylanı öldürüp onun gözlerini Hucr’a, oğlunun gözleri olarak sundu. Hucr, oğlunun öldüğünü zannederek derin bir kedere boğuldu ve bu yüzden Rebîa ona oğlunun aslında ölmediğini itiraf etti. Ancak İmruü’l-Kays hiçbir uyarıyı dikkate almayıp taşkın davranışlarını devam ettirdi ve böylece babası tarafından kabileden kovuldu. Bunun üzerine Kelb, Bekr ve Tay oymaklarından kendisine katılan bir grupla beraber kabilelere saldırmaya ve yağmalamaya, günlerini sefa içinde geçirmeye başladı. Bu durum, babasının bir isyan sonucu Esedoğulları tarafından öldürüldüğünü öğreninceye kadar devam etti. Daha sonra, intikam almayı kafasına koydu ve rivayete göre şu sözleri söyledi: “Bugün içki ve zevk günüdür, yarın gerekenler yapılır!”
Kendine geldiği vakit, babasının intikamını alana kadar içki, kadın ve zevkten uzak duracağına dair ant içti. Zülhalesa adındaki putun önünde ok falı çekti ve ok falının olumsuz çıkması sonucu putun başına ok fırlatmaya başladı. Bekr ve Tağlib kabilelerinden aldığı destekle, babasını öldüren kabileyle savaştı ve galip geldi. Bu galibiyetle yetinmeyerek saldırılarını sürdürdü ancak Hîre hükümdarının, Esedoğullarını koruma altına almasıyla birlikte güçsüz konuma düşerek Teyma Emîri Semev’el’e sığındı. Semev’el ise Gassânî Meliki Haris bin Cebele’nin kendisine yardım edebileceğini telkin etti. Haris’in yanına intikal eden İmruü’l-Kays, onun aracılığıyla Bizans İmparatoru I. Justinianus’tan yardım istemek üzere İstanbul’a doğru yola çıktı ancak beklediği desteği alamadı. İmparator I. Justinianus, kendisine bir pelerin armağan etti. Bu pelerini giydiğinde vücudunda yaralar çıkmaya başladı ve Ankara’da, Elmadağ yakınlarında 540 yılı civarında vefat etti.